Mersin’in batısında Akdeniz kıyısında konumlanan Silifke, hem tarihî derinliği hem de doğal güzellikleriyle öne çıkan benzersiz bir ilçedir. Torosların denize uzandığı bu bölge, antik şehir kalıntıları, mağaralar, obruklar ve egzotik koylarıyla doludur. Cilicia olarak bilinen bu coğrafya, Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerine ait birçok eseri bünyesinde barındırır. Aynı zamanda Akdeniz’in sıcak ikliminde yetişen narenciye bahçeleri, taze balıkçı restoranları ve yöresel lezzetleri ile gastronomik bir cazibe merkezidir.
Silifke; antik kentlerden Roma hamamlarına, doğal mağaralardan koylara kadar çok yönlü bir gezi imkânı sağlar. Tarih, doğa ve denizin birleştiği bu coğrafyada, gezinizi hem kültürel hem dinlendirici hale getirebilirsiniz. Hazırsanız, gelin beraber keşfedelim… işte karşınızda Silifke’de mutlaka görülmesi gereken yerler!
1. Adam Kayalar
Adam Kayalar, Silifke’nin Şeytan Deresi Vadisi'nde, sarp kayalıkların üzerine oyulmuş antik kabartmalarla ün kazanmış eşsiz bir arkeolojik alanıdır. M.Ö. 2. yüzyıla tarihlenen bu kabartmalar, Helenistik ve Roma dönemlerine ait mezar yapılarının süslemeleri olarak kabul edilir. Kaya yüzeyine oyulmuş 11 erkek, 4 kadın, 2 çocuk ve bir dağ keçisi figürü bulunmaktadır. Bu figürlerin asker, soylu ve tanrı-tanrıça betimlemeleri olduğuna inanılır.
Ziyaretçileri hem sanatsal hem de mistik bir atmosfer karşılar. Vadi tabanına inmeden, yukarıdan patika yol aracılığıyla ulaşılabilir. Kayalık zeminde dengeli yürüyüş gerektirse de ulaşılan noktada karşılaşılan manzara büyüleyicidir. Bu kaya mezarları, bölgedeki antik yerleşimlerin ölü gömme gelenekleri hakkında bilgi verir. Doğayla tarihin iç içe geçtiği bu nadide nokta, fotoğrafçılar ve tarih meraklıları için unutulmaz bir deneyim yaşatır.
2. Alaaddin Camii
Alaaddin Camii, Silifke kent merkezinde, Roma köprüsünün hemen karşısında yer alır. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın (I. Alaaddin) himayesinde 1261 yılında inşa edilmiş olan bu yapı, “Merkez Camii” olarak da bilinir. Kesme taşlarla inşa edilen cami; kare planı, kubbesi, sağır sivri kemerleri ve tek şerefeli minaresiyle Anadolu Selçuklu mimarisinin zarif örneklerinden biridir.
Restorasyon çalışmalarının ardından 2019 yılında ibadete yeniden açılmıştır ve Şevket Cinbir’in önderliğinde genişletilen avlusu çevresinde kamulaştırma projeleri yürütülmüştür. Caminin kuzey cephesindeki taş payandalar ve minber-mihrap gibi iç detaylar, Selçuklu mimarisinin özgün unsurlarını taşımaktadır. Tarihle ibadetin ve güncel yerel yaşamın kesiştiği bu yapı, Silifke ziyaretlerinde hem manevi hem mimari bir durak olmaktadır.
3. Aya Tekla Kilisesi
Aya Tekla Kilisesi, Silifke merkezine yaklaşık 4 km mesafede, “Meryemlik” olarak da bilinen mağara-kilise alanında yer alır. 1. yüzyılda Aziz Pavlus’un etkisiyle Hristiyanlığa geçen Azize Tekla’nın sığındığı mağarada, 4. yüzyılda bazilika planlı bir kilise inşa edilmiştir. Arkasında İmparator Zenon tarafından yapılan ek kilise, hamam, sarnıç ve mezarlık yapıları bulunur. Mağara kilisesinin yanı sıra, kilisenin apsisi hâlâ ayakta durmakta, yeraltı kilisesi olarak da büyük önem taşımaktadır.
Ziyaretçiler demir merdivenlerle mağaraya inerek hem erken dönem Hıristiyanlık mimarisiyle hem de doğayla iç içe mistik bir atmosfere tanıklık eder. Bölge, sadece mimari değil; aynı zamanda şifa ve inanç turizmi açısından da önemlidir; pandemi döneminde yalnızca Ortodoks değil, katolik ve evangelist grupların da talebiyle yaklaşık 8.000 kişi ziyaret etmiştir. Ücretsiz ziyaret saatleri ve kolay ulaşımı sayesinde, Silifke’nin manevi mirasını deneyimlemek isteyen herkes için mutlaka görülmesi gereken bir duraktır.
4. Cambazlı Kilisesi
Cambazlı Kilisesi, Silifke’ye yaklaşık 29 km uzaklıktaki Cambazlı Köyü’nde yer alan önemli bir erken Bizans dönemine ait yapıdır. 5. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen bu üç nefi bir bazilika, 20 × 13 m ölçülerindedir. Kilisenin doğuya bakan apsisi ve güney nefindeki Korint başlıklı sütunlar büyük oranda ayaktadır. Kuzey nefteki sütunların bir kısmı yıkılmış olsa da yapının temenos duvarları, narteks, galeri katı ve avlusundaki sarnıçla birlikte genel formu büyük ölçüde korunmuştur .
Alan, zengin bir arkeolojik ören yeri olarak bilinir; kaya mezarları, anıt mezarlar ve lahitler çevresinde dağılmış durumdadır . Kilisenin çevresindeki surlar, sütun başlıkları ve ipuçları, o dönemin taş işçiliğinin yüksek kalitesini gösterir. 2018–2019 yıllarında başlatılan restorasyon çalışmaları sayesinde ziyaretçilere daha güvenli ve anlamlı bir deneyim sunmaktadır. Tarih ve inanç turizmi açısından zengin içerik sunan bu mekân, Silifke’nin antik mekânlar zincirine çok değerli bir halka ekler.
5. Cennet & Cehennem Obruğu
Cennet ve Cehennem Obrukları, Silifke merkezine yaklaşık 25 km mesafede, Narlıkuyu’nun 2 km kuzeybatısında yer alır. Karstik kireçtaşlarının yer altı suyunun etkisiyle uzun süre içinde oyulması sonucu oluşmuş iki devasa doğal çöküntüdür. Cennet Obruğu, elips biçimli ağzı 250 × 110 m ve derinliği 70 m olan muhteşem bir yapıdadır. Alt kısımdan 450 basamaklı taş merdivenle inilir; 300. basamakta, Aziz Paulus tarafından Meryem Ana’ya adanan 5. yüzyıla ait kaya kilisesine ulaşılır. Ayrıca 2020’de eklenen asansör, inişi kolaylaştırırken doğal akarsu sesleri vadiyi daha da mistik kılar.
Yakınında yer alan Cehennem Obruğu ise 75 m kuzeydoğuda, daha dar (75 × 50 m) ama derin (128 m) ve erişime kapalı bir yapıdır. Çarpıcı coğrafyası ve mitolojik hikâyeleriyle (Zeus ile Typhon efsanesi) ziyaretçilere hem doğa hem de kültürel bir deneyim yaşatır. Cennet'in kenarındaki platformlardan doğrudan bakanlar, bu iki yeraltı çukurunun zıt atmosferlerini bir arada hissedebilir. Jeolojik ve tarihî değeriyle Silifke'nin en önemli doğal hazinelerindendir.
6. Silifke Kültür Evi
Silifke Kültür Evi, 19. yüzyıldan kalan tarihi bir Osmanlı konak yapısının restore edilmesiyle oluşturulmuş önemli bir kültür merkezidir. 1884 yılında inşa edilen yapı, 1995 yılında gençlere yönelik halk oyunları, Türk sanatı ve resim atölyeleri için düzenlenerek yeni bir işlev kazanmıştır. Silifke Belediyesi tarafından işletilen bu merkez, hem yerel kültürü yaşatmak hem de ziyaretçilere geçmişle bağ kurma fırsatı sunmak amacıyla halk eğitimine de hizmet etmektedir.
İç mekanları geleneksel tahta döşeme, ahşap tavan işlemeleri ve taş duvar detaylarıyla Osmanlı sivil mimarisine dair özgün izler taşır . Zaman zaman düzenlenen sergi, atölye çalışmaları ve kültürel etkinliklerle yerel halkla ziyaretçileri bir araya getirir. Girişin genellikle ücretsiz olduğu bu merkez, Silifke'de kültüre meraklı her gezginin uğraması gereken samimi ve otantik bir duraktır.
7. Karakabaklı Antik Kenti
Karakabaklı Antik Kenti, Silifke’nin kırsalında, Karadedeli (şimdiki Atakent’in kuzeyi) civarında yer alır. Helenistik çağlarda kurulmuş, Roma ve erken Bizans dönemlerinde yeniden gelişerek 5.–6. yüzyılda zirveye ulaşmıştır. Semavi Eyice tarafından yapılan araştırmalar, site alanında farklı ekonomik düzeydeki kişilere ait evlerden oluşan, toplam yedi nispeten iyi korunmuş yapıyı ortaya çıkarmıştır. Bunlar arasında iki katlı villalar, basilika tarzı dini yapılar, sarnıçlar, tetrapylon (anıtsal kapı), antik yol ve mezarlar dikkat çeker.
Yerleşim, yaklaşık 7. yüzyılda Arap–Bizans savaşları sırasında terk edilmiş ve günümüze 3 hektarlık bir alan içinde özgün mimarisini büyük ölçüde koruyarak gelmiştir. Ziyaretçiler antik taş yolları takip ederken villaların içe açılan veranda avlularını ve sarnıç sistemlerini keşfedebilir. Ayrıca, bölgede yapılan kazılar, alandaki arkeolojik değeri vurgularken; taş işçiliği ve mimari plan çeşitliliği sayesinde, kırsal yerleşimlerin geç Bizans dönemindeki gelişimini anlamak için eşsiz bir örnek sunar .
8. Roma Tapınağı (Jüpiter Tapınağı)
Roma Tapınağı, Silifke merkezinde İnönü Bulvarı üzerinde yer alan ve MS 2. yüzyılda inşa edilmiş görkemli bir antik yapıdır. Başlangıçta Jüpiter ya da Zeus’a adanan bir tapınak olarak işlev görürken, MS 5. yüzyılda kiliseye dönüştürülmüştür. Uzun kenarında 14, kısa kenarında 8 adet 10 metre boyunda korint başlıklı sütun sıralanmış; ancak günümüzde yalnızca biri ayakta kalmıştır. Kazılar 1980’den bu yana kesintili sürdürülmekte, kazı alanı çitle çevrilidir.
Tarihçi Zosimos, tapınağın çekirge istilasından kurtarılan bölge halkının Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon’a minnettarlık amacıyla inşa edildiğini öne sürer. Tapınak bugün antik bir hazine niteliğindedir: sağır sütun tabanlıkları, yıkık sütun gövdeleri ve köşelerde kalan kalıntılar, yapılaşmanın geçmişteki ihtişamını gözler önüne serer. Hem mimari hem arkeolojik meraklıları için Silifke şehir merkezinde mutlaka görülmesi gereken bir durak olmasıyla öne çıkar.